Pages

24 Şubat 2012 Cuma

Özgürlüğe Dair 2 - Postmodern Liberten Olmak

Jackson Pollock - Green Silver
"Evet, ben bir libertenin, itiraf ediyorum, bu konuda akla gelebilecek her şeyi düşündüm; ama düşündüğüm, tasarladığım şeyleri elbette yapmadım ve kesinlikle de yapmayacağım. Ben bir libertenim, adi suçlu ya da katil değil."
                                       Yatak Odasında Felsefe - Marquis de Sade
“Bu mantıklı, keyifli seslerin ortasında yapayalnızım. Tüm bu yaratıklar zamanlarını açıklamalar yaparak ve birbirleriyle hemfikir olmanın mutluluğunu yaşayarak geçiriyor. Tanrı aşkına, hep birlikte aynı şeyi düşünebilmek neden bu kadar önemli?”
“Düşünce özgürlüğünden yoksun olmak, düşündüğünü söyleyememek değil hiç düşünememiş olmaktır.” 
                                                                                              Jean-Paul Sartre 

Özgürlüğün bir çok boyutu ve birçok kategorisi var elbette. Bu kavramı oluşturan hemen her alt başlık ile ilgili yapılan eleştiri ve fikir yürütmeler, genelde, insanın kendisini duyularıyla algıladığı dünyaya yönelik ifadesini daha özgür ve hür kılabilmek amaçlıdır. Yani, insan bedensel veya fikirsel olarak bir esaretin içinde olduğunu hissetmemelidir gündelik yaşantısında. Başkalarının özgürlük sınırlarına dahil olmaksızın, en özgür yaşantısını yaşayabilmelidir buna göre.

Fakat hiç kafamızın içinde özgür olabilmeyi tahayyül edebiliyor muyuz? Yani aklımızın içinde; düşünce tohumlarını ektiğimiz yerde; davranışlarımızı belirleyen o uçsuz bucaksız akıl deryasında özgür olabilmek gerekliliğini hissedebiliyor muyuz? Sınırlarımızı yıkıp, tıpkı Marquis de Sade gibi, kafamızın içinde bağımsızlığımızı ilan etmek fikrini algılayabiliyor muyuz?

Bahsettiğim şey, bize aşılanan tüm değerlerden sıyrılmak ve kafamızın içine yerleştirilmiş tüm fikirleri ve bu fikirlerin oluşturduğu tozlu duvarları yıkma ve yok etme düşüncesidir. Görüldüğü gibi bu durum bildiğimiz ve anladığımız manada insan ilişkilerini düzenleyen bir özgürlük mücadelesi değil, bireyin aklına yerleştirilmiş peşin hükümlere karşı çıkma çabasıdır. Yani bize çevremiz yoluyla zerk edilmiş ve tekrarlana tekrarlana, büyüye büyüye kuvvetlenerek karşı konulmaz toplumsal normlar, ahlaki ve etik değerler ve kutsal nesneler haline bürünmüş "şey" ve "ide"leri kökten eleştirerek bireysel akıl özgürlüğümüzü tekrardan ele geçirme çabasıdır bu. Peki böyle bir mücadele neden gerekli olsun? Böyle bir başkaldırı insana ne kazandırır?

İnsan yaşadığı müddetçe varoluşunu ve benliğini düşünmekten alıkoyamaz kendini. Bu yüzden fikri hürriyetini kazanmak veya gerçeği, bilginin özünü öğrenmeye gayret etmek kesinlikle gereklidir diyemezsek bile, dikkate değer bir gayedir diyebiliriz. Dünyayı dosdoğru biçimde yorumlamak ise makro anlamda kaotik bir insan ırkına neden olabilir belki ama şüpheleri ve ufak çaplı çatışma ortamlarını (din, ahlak ve diğer değerler üzerinden verilen ve bireysel ve küçük grupların kendi aralarındaki çatışmaları) kesinlikle yok edecektir. Çünkü, postmodern bir liberten, tanrı fikrini dahi aşağılayabilecek fikri derinliğe sahiptir. Düşünce dünyasına hiçbir engel koymaz ve hiçbir kavram ve değere de zerre önem vermez.

Bu hayli ilginç özgürlüğe ufak çapta bulaşan insanların devrimci, yazar veya bilim insanı olduklarını da ayrıca belirtmeliyim. Sanat, edebiyat, veya bilimin alt başlıklarını oluşturan matematik gibi soyut dalların soyut bilgi ve verileriyle uğraşıyorsanız, fikren, çoğu sıradan özgür insana göre daha da hür bir düşünce yapısına sahip olmanız gerekir. Düşünün ki, tarihteki bütün büyük gelişmeler ve kaydedilen ilerlemeler, dönüşümler veya devrimler irili ufaklı başkaldırıların ürünüdür. Varlığımızı sürdürme gayreti ve bu gayretin neden olduğu müthiş korkaklıklar içinde kendimize koyduğumuz sınırların arkasında, gerisinde özgür düşünmeyi özleyen vahşi ilk insanlar bulunmakta. Bu insanların ne hayal gücünün, ne de şiddete eğiliminin önüne geçebilmek mümkündür. İnsan güdülenmeyi ve hizaya sokulmayı bekleyen bir canlı olduğu kadar, etkileşim yeteneği sayesinde kendisini şaşırtabilecek gelişmelere olanak verebilen bir canlıdır da.

Yine de toplumlar olarak, gerçek özgürlüğümüzün çok uzağındayız yüzyıllardır. Bireyin fikri gelişiminin ve  ilerlemesinin yolu ise, toplumun ne düşündüğünü bilmek ve diğer yandan bu frekansın ötesinde, tıpkı yeraltı insanları gibi, inzivaya çekilen düşünürler gibi düşüncelerinin ufkunu açacak, topluluklardan farklı metotlar ve hipotezler denemek veya öne sürmektir. Kökten eleştiri yapamayanlar, kendilerine zerk edilen değerler ve normlarla uyuşanlar asla adlarını tarihe yazdıramazlar. Postmodern libertenler için, toplumu düzenleyen her kural, adet ve topluma mal olmuş her değer, düşünce ve hatta kendi kimliklerini ifade eden sözcükler ve rakamlar bile, özgür düşünce çalışmalarının yolunu tıkamasın diye uyum sağladıkları gizli ve anlamsız ifadelerdir. Adını tarihe yazdıranların zihinlerinin belirli bir kısmında veya tamamına yakınında, çürümüş duvarlar ve yıkıntılar arasında kalmış yapılar ve tarumar bahçeler bulabilirsiniz o yüzden...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder