Pages

1 Mayıs 2012 Salı

Hassasiyet mi, Bağımlılık mı?

"Haklı ya da haksız olduğumu yargılayan benim, benden başka bir yargıç yoktur. Başkaları sadece benim hakkımı onaylayıp onaylamadıklarını ve bunun onlarca da haklı olup olmadığını yargılayabilirler".
"Devlet, kendi şiddetine hukuk; bireyinkine ise suç adını verir".
                                                                                              Max Stirner 
İnsanda bağımlılık nedeni olan uyuşturucu maddeleri bilmeyenimiz yoktur. Bunların isimlerini ayrı ayrı saymaya lüzum görmüyorum. Bunun en önemli nedenlerinden biri de, bir şeyin zararlı olduğunu biliyorsanız; onu vurgulayıp sakıncalı olduğunu belirtmekten daha doğru bir seçenek varsa o da, bu zararlı şeyleri detaylandırıp, istemeden de olsa merak uyandırmaya sebep olmamaktır. Bu yüzden uyuşturuculardan ilerlemek istemiyorum.

Fakat günümüzde, insanları uyuşturduğu veya insanlarda bağımlılık yarattığı söylenen başka alışkanlıklar da var. Mesela bilgisayarda vakit geçirmek, alkol almak, kumar oynamak, bunların doğurdu asosyallik ve içe kapanma. Peşi sıra gelen suça meyletme, şiddet merakı ve toplumdan tümüyle izole olma durumları... İşte değinmek istediğim nokta, alışkanlıklarımızın, bağımlılıklarımızın altında yatan nedenler.

Bize söylenen, bağımlılık yaratan her şeyin, seçimlerimizin sonucu olduğudur. Çevre faktörlerine dikkat çekilse dahi, bir insanda bağımlılık yaratan şeyin; vücutta, zihinde bıraktığı kalıcı hasarlardan bahsedilir. Yani, zararlı bir alışkanlığa tutulmuşsanız, bundan kurtulmanız için tedavi olmanız gerekir. Nasıl ve ne şekilde başladığınız önemli değildir. Bir defa bedeninize nüfuz ettiyse bu şey, sizin bu şeyi alışkanlık haline getirmenize neden olacak uyarılmalar olacaktır zihninizde. Hücrelerinizle, düşüncelerinizle buluşmaya devam etmek için sürekli sinir sisteminizin baskısına uğrayacaksınızdır. En azından iddialar bu yönde.

Ama son zamanlarda yapılan araştırmalar bunun tersini gösteriyor. Buna göre insanda bir şeyin alışkanlık halini almasının başlıca faktörü, vücut reseptörleri tarafından algılanmış olması değildir sadece. Birçok başka faktörlerden de bahsedilmekte. Hatta, hiçbir maddenin insanda bağımlılık yaratmayacağı bile söyleniyor.

Peki bağımlılıklar neden oluşuyor? İlk neden, hassasiyetlerimizdir. Toplumsal sınıfların bu derece arttığı başka bir çağ görmemiştir insanlık. Duygu ve düşüncelerinizi özgürce paylaşabileceği bir segment, bir yakın insan grubu kurmak, artık çok daha zor. Çünkü, rekabetin getirdiği çok büyük bir baskı var insanın üstünde. Bu da hassasiyetleri artırıyor. 

Bir maddeye bağımlı olmakla, internete veya daha eskilerde olduğu gibi televizyona bağımlı olmak arasında pek fark yoktur. İzole olmaya neden olan baskılar var. İnsanı doğadan ve diğer insanlarla iletişimden koparan her şey, tuhaf alışkanlıklara, vazgeçilmesi güç saplantılara sürüklüyor aslında. O yüzden zararlı bir alışkanlığa tutulduğu söylenen kişiyi tedavi etmenin en iyi yöntemi, onu bir hücreye kapatıp, tamamen izole etmek değil; toplumla, yakın çevresiyle ve süregiden hayat mücadelesiyle zihnen ve bedenen uyuşmasını sağlayabilmektir diyebiriz. 

Mutlu ve refah bir topluma giden yol, zarar verdiği söylenen şeylerle mücadeleden değil, insanın fikren daha özgür hissedebileceği, doğayla ve çevresiyle daha bütünleşik yaşayabileceği bir sistemden geçiyor. Bu biraz şuna da benziyor aslında. Devletler, kaynaklarını suçun işlenmesini - suç planı oluştuktan sonra- önlemek amacıyla harcıyor. Hatta suçlularla dolup taşan hapishaneler kurmaktan vazgeçmiyorlar. Suçun ve hatta diğer bütün kötü alışkanlıkların insanın yaradılışından kaynaklandığını düşünüyorlar; genetiği bile katıyorlar bu işe. Ama gerçekte suç, sistemin kendi kendine attığı bir çelmedir; tökezlemesinin ve eksik yanlarının bir yerde patlak vermesidir işlenen fiiller.

O yüzden zararlı alışkanlıkların engellenmesine uygulanacak yöntem de, tıpkı suça karşı alınması gereken erken önlemler gibidir. Hassasiyetlerimizi aktive edecek, sistem normları ve yaşam düzeni tekrar gözden geçirilmelidir...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder