Johannes Vermeer - The Astronomer |
"Kabul etmediğim şeylerin tümünü reddettiğimi düşünmemeniz gerektiğini çok iyi anlamanızı istiyorum. Aksine, doğru olabilecek ve ileride doğru olduğunu kabul edebileceğim, ancak şu an doğru olduğunu düşünmediğim birçok şey var. Ancak bunların doğruluğunu kabul etmememin sebebi, yanlış olduklarını gösteren kanıtların varlığı değil; doğru olduklarını gösteren kanıtların benim için yetersiz olması."
Michael Faraday
Copernic'ten önce bütün dünyaya; "Güneş doğdu mu; battı mı" diye sorsaydınız herkes size şu yanıtı verirdi: "Evet, bundan kesin olarak eminiz". Kesin olarak eminlerdi, ama yanılıyorlardı. Bilim adamlarının ve önemli düşünürlerin üzerinde hemfikir oldukları yegane konulardan biri de katiyyetin hiçbir zaman bilimle ve düşünceyle bağdaşmayacağı fikridir. Bütün büyük fikir adamları, bunun ayırdına varmışlardır. Oysa inanışların ve kabullenişlerin hüküm sürdüğü, genel toplum yapısı, avam halk tabakası bunun farkında değil gibi gözüküyor. Bir halk tabakasının, bir bütün olarak yönlendirilmesi hususu da bu eksiklikten kaynaklanıyor. Hatta daha ileri giderek gerçeği apaçık belirtmek istiyorum; halklar koyun gibi güdülüyor. Onlara neye inanması gerektiği, nasıl düşünmesi gerektiği aşılanıyor. Tüm bir çocukluk ve ilk gençlik bu bilgi bombardımanıyla geçiyor. Avam tabakanın tanımı Martin Heidegger tarafından şu şekilde yapılmıştır: "Avam kendini yaratamayan, ancak içine doğduğu toplumun gelenekleriyle yetinen basit, sıradan insandır." Daha sonra yeterli entelektüel birikimini kazanamayan birey, yalnızca kendisine dayatılan hayat görüşlerini kabul edip, hatta bunları yayma girişimine kalkışıyor. Şunu unutmayalım; bir ülkede öğretmenden çok vaiz(vaaz eden, hatta empoze eden manasında) varsa, o ülkede bir dönüşümden, ilerlemeden bahsedemeyiz.
Şimdi bununla ilgili birkaç önemli düşünürden örnek vermek istiyorum: örneğin Voltaire, Felsefe Sözlüğü'nin "Kesinlik" maddesinde şunları söylüyor:
"Büyüler, bilicilikler, saplanılan fikirler, uzun zaman bütün ulusların gözünde dünyanın en kesin şeylerindendi. Ne sayısız insan kalabalıkları bu güzel şeyleri görmüşler, onlardan kesin olarak emin olmuşlardı! Bu kesinlik bugün biraz azalmıştır. Geometriye başlayan bir delikanlı geldi beni buldu; daha üçgenin tanımlanmasında ona soruyorum: "Bir üçgenin üç açısının iki dik açıya eşit olduğundan emin değil misiniz?" Yanıt olarak bana yalnız emin olmadığını söylemekle kalmıyor, bu önermenin ne olduğunu ne olduğunu bile iyice anlayamadığını söylüyor: önermeyi ona tanıtlıyorum; o zaman kesinliğinden emin oluyor, hayatının sonuna kadar da emin olacaktır.
İşte ötekilerden bambaşka bir kesinlik; öbürleri birer olasılıktan başka bir şey değildi, incelenince de yanlış oldukları ortaya çıktı; ama matematik kesinlik hem değişmez, hem de ilksizdir.
...Görünüşler, yahut insanların hep bir ağızdan bize anlattıkları şeyler üzerine kurulmuş kesinliğe gelince iş değişir."
Aydınlanmış ve din dogmalarına karşı gelen monarşinin en önemli savunucularından ve Fransız Aydınlanması'nın öncülerinden olan Voltaire'in bu sözleri bir açıdan postmodernizm akımının başlangıç noktasına temel oluşturan en önemli kritiklerden biri gibidir. Postmodernizm genel geçer bilginin, daha doğrusu kalıcı, kesin hakikat anlayışını kökten bir eleştirisidir aslında. Voltaire'in ateist olmak yerine agnostik olmayı tercih etmesi, çünkü ateizmin kesin bir yoksunluk belirtmesi ve bunun da bilinemeyeceğine dair düşüncesi, aslında bu fikri altyapısını göstermektedir ama bu konuda yaptığı açıklamalara başka bir zaman göz atarız. Ama yine de bilimde söz konusu olan kesinliğin düşünceye neden böyle yansıdığını anlamak istiyorum derseniz; militan ateizmi savunan ama 7'da 6(hatta 6.9) derece ile ateist olduğunu ifade eden Richard Dawkins'in konu hakkındaki açıklayıcı videosunu seyredebilirsiniz.
Bu noktada şunu belirtmek isterim. Bu bir tanrı var mıdır yok mudur tartışması değil. Bu katiyyet'in bilim ve felsefe alanıdaki eleştirisi çalışmasıdır. Konunun daha iyi ortaya konması için Aydın Topaloğlu'nun, "Teizm ya da Ateizm- Tanrıtanımazlığın Felsefi Boyutları" kitabından alıntı yapmak istiyorum:
"Fransız düşünür Voltaire ateizmi din adamlarının taasubuna ve Tanrı'yı kötü göstermelerine bağlamış buna karşın insan zihninde yaratıcı bir üstün varlık fikrinin yer aldığını belirtmiştir. Yazmış olduğu felsefe sözlüğünün ateizm maddesinde de mutlak ateizmin olabilirliğine imkan tanımamış tanrıtanımazlık suçlamasıyla Sokrat ve Vanini'nin (1583-1629) haksızlığa uğramalarını ve asılsız ithamlarla öldürülmelerini kınamıştır. Hume da mutlak ateistlerin varlığına kanaat getirmemiş, Diyaloglar'm onikinci bölümünde şu ifadelere yer vermiştir: "Evrendeki gaye, niyet ve düzen en dikkatsiz ve en geri zekâlı bir insanın dahi her yerde dikkatini çekecek açıklıktadır... Bütün ilimler bizi farkına varmadan ilk yaratıcının varlığını kabule götürmektedir. Hume, bir gün onsekiz kişinin bir araya geldiği yemekli toplantıda, ev sahibi Baron D'Holbach'a ateistlerin varlığına inanmadığını ve onlarla da hiç karşılaşmadığını söyler. Baron, Hume'dan, masada kaç kişinin bulunduğunu saymasını ister. On sekiz cevabını alınca Hume'a dönerek "ilk bakışta en azından on beş kişinin ateist olduğunun görülebileceğini diğer üç kişinin ise henüz karar vermediklerini" ifade eder. Ancak o yemekte yanında oturan Baron'a takılmakla kalmamış büyük olasılıkla dünyaya ateistler gibi dogmatik bir biçimde ve aşırı güvenle bakmadığını göstermeye çalışmıştır".
Kesinlik düşüncesinin düşün boyutundan bilimsel boyutuna kaymak istiyorum. Bu noktada belki de en güncel ve en yalın izahat 1988'de hayatını kaybeden ünlü fizikçi Richard Feynman'dan gelmiş. 1968'de verdiği üç oturumluk John Danz kenferansları, "The Meaning of It All"; yani "Her Şeyin Anlamı" olarak kitaplaştırılmış. Kitap üç bölümden oluşuyor ve sıralaması şu şekilde; "Bilimin Kesinsizliği", "Değerlerin Kesinsizliği" ve "Şu Gayri Bilimsel Çağ". Şimdi ise bu kitapta önemli bulduğum bazı noktaları, kesinliğin çerçevesini anlayabilmek açısından paylaşmak istiyorum.
Feynman'ın koferanslarında bahsettiği dikkate değer noktalardan biri ekstrapolasyon kavramıdır. Ekstrapolasyon; bir fonksiyon üzerinde bilinen bir noktadan hareketle diğer noktaları bulma işlemidir. Bunu da yapılan bir keşif üzerinden açıklamıştır Feynman;
"Örneğin bir şeyin hareketinin onun ağırlığını etkilemeyeceğine inanılıyordu - bu keşfedilmişti -. Eğer bir topacı döndürür ve tartarsanız ve sonra onu durdurduğunuzda tartarsanız, aynı ağırlıkta olduğunu görürsünüz. Bu bir gözlemin sonucudur. Fakat bir şeyi, ondalık basamakların çok küçük bölümlerinde, milyarda bir bölümlerinde tartamazsınız. Biz şimdi biliyoruz ki, dönmekte olan bir topaç, durmakta olan bir topaçtan milyarlardan küçük birkaç bölüm kadar daha ağır gelmektedir. Eğer topaç, saniyede 186.000 mile yakın bir hızda döndürülebilirse, ancak o zaman topacın ağırlığındaki artış farkedilebilir duruma gelebilecektir. İlk deneylerde topaç saniyede 186.000 milden aşağıdaki hızlarda çevrilmişti. O durumda dönen topacın kütlesiyle dönmeyen topacınki tam olarak aynı görünüyordu. Ve birisi, kütlenin asla değişmeyeceği tahmininde bulunmuştu.
Ne kadar aptalca! Oysa o sadece tahmini olarak ileri sürülmüş bir yasaydı, bir ekstrapolasyondu. O kimse niçin böyle bilimsel olmayan bir şey yapmıştı? Gerçekte burada bilimsel olmayan bir şey yoktu. Sadece olgu kesin değildi. Tersine, tahminde bulunmamakbilimsel olmayan bir tutum sayılacaktı. Tahminde bulunmak zorunluydu. Çünkü ekstrapolasyon gerçekten bir değere sahip olan tek şeydir. Daha önce denemediğiniz ve hakkında bilgi sahibi olmaya değer bir durumda neler olacağına ilişkin düşüncelerinizin tek ilkesi ekstrapolasyondur. Dün neler olduğuna dair bana söyleyeceğiniz şeylerin bilgi olarak gerçek bir değeri yoktur. Bilgi, eğer bir şey yapacaksanız, yarın neler olacağını söylemek için gereklidir. - Gerekli de değil fakat eğlenceli -. Bunun için sadece boynunuzu dışarıya uzatmaya istekli olmanız gerekecektir.
...Bu nedenle bilimciler, şüphe ve kesinsizlikle iş görmeye alışıktırlar. Tüm bilimsel bilgi kesinsizdir. Şüphe ve kesinsizlikle ilgili bu deneyim önemlidir. Ben bu deneyimin çok büyük bir değer taşıdığına ve bilimin ötesinde de genişletilmesi gerektiğine inanıyorum. İnanıyorum ki, daha önce çözülmemiş herhangi bir problemi çözmek için, kapıyı bilinmeyene aralık bırakmak zorundasınız. Tam olarak doğru biçimde kestiremediğiniz olasılığa fırsat vermek zorundasınız. Aksi takdirde, eğer zihninizi önceden hazırlarsanız, problemi çözemeyebilirsiniz.
İşte bilimin ve insanlığın ilerleme yolu budur. Günümüzde toplumu dikkate değer düşünce biçiminden ayıran ve hala büyük kitlelerin -bana kalırsa- Orta Çağ karanlığında yaşamasına sebebiyet veren anlayışın altında yatan temel neden de bu kesinsizlik anlayışının yoksunluğudur. Ayrıca, bu konuyu daha da detaylandırmak istiyorum. Özellikle Ludwig Wittgenstein'ın "kesinlik üstüne + kültür ve değer" kitabını da okuyarak. Ama yazının fazla uzun tutulmaması adına burada bir es vermiş olayım.
Richard Feynman'ın "Her Şeyin Anlamı" kitabını ingilizce okumak için: