Gustav Klimt - The Kiss |
"Süleyman, yeryüzünde yeni bir şey yok diye buyurur. Böylece nasıl Eflatun, bütün bilginin anımsama olduğunu kurmuşsa; Süleyman da bütün yenilik, yalnızca unutuştur yargısını verir". Francis Bacon / Denemeler
Deliliğe Övgü, Yürümeye Övgü, hatta Cehenneme Övgü kitapları varken, neden Unutmaya Övgü yoktur bilemiyorum. Halbuki unutmak, unutabilmek en büyük nimetlerden biri. Başımıza gelen bunca şeyin, hatırlamak, dolayısıyla hafızadan kaynaklandığı ise apaçık bir gerçek.
Üstelik kötü anıların hafızamızda daha çok yer etmesi, aklımızın bir kusuru olmalı. Sinir sistemimizi harap eden hemen her olay daha akılda kalıcı oluyor. Çünkü, yalnızca kötü bir durumdan kurtulmak ister insan; bunun için çırpınır. Kötü bir olayla karşılaştığımızda sınırlarını zorlayan aklımız, eşik şiddetinin çok üstüne çıkan sinir hücrelerimizden ötürü, zihinlerimiz, acılarımızı biriktiren, kapkaranlık bir mahzen oluveriyor. İyi anılarımızı hatırlamak istediğimizde ise, çoğunlukla bunlardan artık yoksun olduğumuzu fark ediyoruz. Gençliğinin güzel günlerini hatırlayıp, “Neydi o deli gibi gidişimiz, bembeyaz köpüklerle, açıklara!” diyen Orhan Veli’nin yahut, “Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan” diyen Cahit Sıtkı’nın yitirilmiş mutluluklardan ötürü buruk olduğunu söylemeye gerek bile yok.
Bir de yazıyla gelen geçmişin yükü var elbette. Kim bir borcundan “hatırlayamıyorum” diyerek kurtulabilir artık? Kim geçmişte kalan kötü bir evliliğin anılarını dosyalardan çıkarabilir? Kim işlediği suçun cezasını unutarak yaşayabilir? Çünkü, istenildiğinde hatırlatmak için yaşadıklarımızı, yükümlülüklermizi ve haklarımızı kaydediyoruz bir yerlere.
Oysa hafızamız olmasaydı, nasıl olurdu kimbilir? “The Groundhog Day” veya “Memento” filmlerinde olduğu gibi hafızamız devamlı sıfırlansaydı? Her sabah kalktığımızda geçmişin ağırlığını omuzlarımızda hissetmeseydik? Hafızamız bizi yükümlülükler altına soktu. Ve biz bu borcu ödemek için medeniyetimizi bu kadar geliştirmek zorunda kaldık.
Ama yine de unutabiliyoruz hiç değilse (ya da alışıyoruz). Hiç değilse her şeyi hatırlayamayan bir zekamız var. Üzüldüğümüzü, kaybettiğimizi, kaybolduğumuzu, hınçla dolduğumuzu unutabiliyoruz, -arada sırada hatırlatsalar da-. Bu da bize dayanma gücü veriyor. O yüzden şöyle denilebilir;
“Seni unutmak elbet üzecek beni
Ama unutmayı unutsam
Halim nice olurdu?”
bu yazınızı okuduğumda benim bir sozum geldi aklima birkac bira icince yaziverdigim... "unutmak güzeldir yoksa hayatı nasıl devam ettirirdik? bunu kafa iyiyken yazıyorum yarın çok farklı düşünebilirim takılmayın. . . :)"
YanıtlaSilGerçekten benim gibi düşündüğüne çok sevindim. Gerçi ben ayık kafayla yazdım bunları ama fark etmez :D Hem ben uzun zamandır unutmanın, -hele ki en çok istenmeyen anıları unutabiliyosan- çok güzel olduğunu ddüşünüyorum.
Sil