Pages

20 Ekim 2012 Cumartesi

Edebiyatta Anti-Kahramanların Yükselişi

Henri Rousseau - Carnival Evening
"İletişim araçları gitgide yaygınlaşıyor ve bunlar, domates salçası ve şiddetiyle birlikte batı demokrasisini yayıyorlar. Bunlar, güçlünün egemenliğini kabullenmeyi öğreten ya da bir sosisle mutluluğu, bir sigara ile onuru, bir otomobil ile kişiliği birbirine karıştırmayı öğreten günlük mesajlar taşıyor".
                                                                                    Eduardo Galeano

20. yy.dan sonra edebiyat, anti-kahramanların önlenemez yükselişine sahne olmuştur. Bir anti-kahraman ise sıradan bir roman kahramanına göre daha alaycı, eleştirel, bağnaz veya kötümserdir. Toplumsal dayatmalara karşı çıkan, sıradan toplum insanıdır. Oblomov, Selim Işık, Bardamu, Mersault, Aylak Adam C., İvan Karamazov gibi birçok modern ve postmodern roman kahramanı ahlaki eğilimlerinde, hayata bakış açılarında kusurlar bulunan ya da başka bir ifadeyle söylemek gerekirse idealleri olmayan veya sarsılmış karakterlerdir.

Peki bu yükselişin altında yatan nedir? Bu elbette toplumsal bir eğilimin neticesidir. Sanayi toplumuyla dönüşen ve hızlı yaşamaya başlayan Avrupa toplumları materyalist bir sürecin etkisi altına girmiştir. "Katı olan her şey buharlaşıyor ve kutsal olan ne varsa sıradanlaşıyor" diyen Marx'ın tespiti bu açıdan çok doğru bir ifadedir bana göre. Artık masallardan ve kusursuz kahramanlardan uzaklaşan Avrupalılar, daha sert, acımasız, gaddar, ironik ve alaycı karakterlere yönelmiştir.Dolayısıyla anti-kahramanların yükselişi, Batı'nın mekanik devriminin sonuçlarından biridir. Hızlı üretim ve tüketimin koşuşturmasına şahit olan Avrupalılar, edebiyatta, bu çarkın altında ezilip büzülen karakterlere odaklanmıştır. Yeni bir yaşam biçimi Avrupa'dan doğup yükselmeye başlamış ve sanatı, edebiyatı da önüne katmıştır.

Modernizmle başlayan yeni dönemde Doğu'nun egzotik, rengarenk ve masalsı yaşam biçimi ayakta kalamamıştır. Avrupa'dan akan bu karanlık ve agresif ırmak, Doğu'ya da taşınca, o rengarenklik de silinip gitmiş; yerini kalıcı bir griliğe bırakmıştır... Bu zararlı atıklarla denizin kirlenmesi gibi bir şey; düşünceler ve yaşam biçimi de bu şekilde kirlenmiştir işte. Kendi kültürlerinden uzaklaşıp, Batı medeniyetlerinin kılık kıyafetinden, şirketleşmesine ve hatta düşünce biçimlerine kadar benzemeye başlayan Doğu medeniyetleri de bunun kanıtı olsa gerek.

Bana göre bunu yitip gitmiş bir çeşitlilik olarak görmek ve hayıflanmak da gerekmiyor. İnsan veya toplumlar için izlenmesi gereken doğru bir yol da yok bence. Olması gereken zaten olandır. Bu mahvımıza yol açacaksa bile. Anti-kahramanlar konusuna dönersek, şunu da söyleyebiliriz; artık modern edebiyatın anti-kahramanları da silinme noktasına gelmiştir. Bir roman kahramanının pek az marjinal özelliği vardır; hatta neredeyse yoktur. Nüfus patlaması yaşayan yeryüzünde, mekanikleşen ve sınırsız haberleşebilen toplumlar gri bir renkte giderek ve artarak homojenleşmiş ve sonuçta yüzeysellik ve düşüncede sertlik ve rasyonellik her kafaya had safhada yerleşmiştir...

3 yorum:

  1. Bunun kapitalizmle ve metalaşmayla da ilgisi var sanırım.

    YanıtlaSil
  2. Tabii ki, Batı'nın modern edebiyatında metalaşmanın getirdiği yabancılaşma çok iyi hissedilir.

    YanıtlaSil
  3. Doğrusu güncel edebiyatta eksikliğini hissettiğim bir şey bu sistem dışı kalarak pek çok soru sorduran antikahramanlar. İşte her dönem kendi kahramanını yaratıyor.

    YanıtlaSil