Pages

8 Ekim 2009 Perşembe

Masum Bilgisizlik


"Bilgisizlik, mutluluktur". Henry Ian Cusick \ Lost dizisi karakateri (Desmond David Hume)

Geçmiş günler, hatıralar neden hep özlemle anılır, derin bir iç çektirir insana? Şimdi enikonu düşününce insanın aklına birçok olası sebep geliyor. Mesela üzerinden 20 25 sene geçmiş ve siz gençlik yıllarınızı özlemle, iç geçirerek karmakarışık o enteresan duygusallıkla hatırlıyorsunuz. Belki o günlerde büyük sıkıntılar içindeydiniz, yalnızdınız, hor görülüyordunuz v.b. olumsuzluklar yakanızı bırakmıyordu. Bütün bunlara rağmen size geçmiş günleriniz şöyle derin bir ah çektiriyorsa bunun en önemli nedenlerinden biri olarak muhtemelen gençlik çağlarının insanı enerjik yapan ruh hali, daha hareketli ve aktif yaşam olduğunu söylersiniz. Bence bu ve bunun gibi birçok olası neden dışında bir neden daha var: masum bilgisizlik.

Peki bu sözle neyi kastediyorum? Masum bilgisizlik nedir ve neden insanı bu enteresan duygulara sürükler? Bu durumun varlığını şu şekilde açıklayabilirim: mesela insan ne kadar olumsuz şartlar içinde oluştuğu düşünülse de değil 20 30 sene önceki hatıralarını 1 sene önceki hatıralarını bile masum bir tatlılıkla hatırlar. Bunun en önemli nedeni de masum bilgisizliğin varlığıdır.

İnsan her yeni günde ister istemez hep yeni birşeyler öğrenir. İnsanın hayata ve yaşamaya dair öğrendiği herşey her geçen gün insanı hayalcilikten bir çeşit gerçekçiliğe sürükler. Tabi bu gerçekçilik anladığımız manada bir mutlak gerçekçilikle ne kadar örtüşür, orası tartışılır ama sonuçta insan bir sürahi misali hergün yeni çeşit sıvılarla dolar ve her yeni günde rengi değişir demek bence doğru bir önerme olur. Dolayısıyla, insanın hergün belli belirsiz veri ve bilgilerle donanması onu ve hayata bakış açısını değiştirir. Hatta, hatırladığıma göre, 80'li yaşlarında, hayat tecrübesi elbette ki yüksek olan bir doktor şöyle demişti: insan her 10 yılda bir (takriben) öğrendiklerinin % 50'sine inanmaktan vazgeçer. Buradan da yola çıkarak bilgisizliğin ya da az bilmenin saf mutluluğun temel kaynağı olduğunu savunduğumu belirtmek istiyorum. Yani ve bence, bu derin iç geçirmelerimizin, özlemle yad etmelerimizin temel nedenlerinden biride muhtemelen bu olsa gerek.

Çok fazla hayat tecrübesine sahip bir insan değilim. Çok fazla insan ve yer de tanımamış olabilirim. Fakat naçizane tecrübelerime dayanarak şunu söylüyorum ki, ben, acılarla geçen son 4-5 yılımı işte bu pozitif bakışım ve özlemlerimle yad ediyorum. Gezdiğim yerlerin insanları ne kadar bilgisizse (ben onlara cahil demek istemiyorum) o kadar saf mutluluğu yaşadığını görüyor ve böyle olduğuna da inanıyorum.

İnsanın zamanla, olgunlaşmaya ve yaşlanıp tecrübeli bir kişi olmaya giden yolda öğrendikleri bir silah olarak da kullanılabilir bir gül olarak da. Fakat bana öyle geliyor ki, biz bilgi dediğimiz her şeyi, çoğunlukla bir silah olarak kullanmak niyetindeyiz.

Her bildiğimizle bizden az bilenleri küçümsemek ve onları üzmek zorunda mıyız? Bence yalnız bu soru bile iyice üzerinde düşünüldüğü zaman insanın içini sızlatmaya yeter. Bilmeyen veya az bilen insanları hor görmek, onlarla bir çeşit efendi-maraba ilişkisi kurmaya çalışmak zorunda mıyız? Bize yaşamak veya hayatın bilgisi neden böyle öğretiliyor? Neden hep anlamsız bir yarışın içinde sürükleniyoruz? Neden, neden, neden? Bu konuya ilişkin yaşanmış bir örneği belki daha sonra detaylı bir şekilde yazarım. Sadece iddiamı daha anlaşılır kılması açısından elbette.

Velhasıl bana göre, geçmiş hep güzel kalacak, gelecekse, ellerimizde...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder