Pages

13 Nisan 2012 Cuma

Dünyayı Yöneten Görünmez El

Invisible Hand
"Dünyada hoş şeyler de var. Hakikaten hoş şeyler yani. Hepsini birden ıskalayacak kadar da salağız biz. Olup biten her şeyi hemen o sefil küçük egolarımıza gönderiyoruz." 
                                                                                                        J. D. Salinger 

“Evrenin şimdiki halini geçmişin sonucu ve geleceğin nedeni olarak ele alabiliriz. Bir an için evrenin tüm güçlerinin ve bunu oluşturan tüm varlıkların konumlarını anlayabilen bir canlı olduğunu düşünürsek, ve bunun bu verileri inceleyebileceğini de düşünürsek, aynı anda evrendeki en büyük varlıklardan en küçük atomlara kadar her şeyi hesaba katarak bir hesap yaparsa, hiçbir şey belirsiz değildir ve gelecek de, aynı geçmiş gibi, onun gözlerinin önündedir.”
                                                                                           Pierre-Simon Laplace              

Komplo teorileri, asparagas haberler, asılsız iddialar, çürüyen hipotezler, değerini yitiren kanunlar, eskiyip giden şeyler arasında geçiyor hayatımız. Hangi yıldızdan buralara düştüğümüzü bilemesek de, ister kozmik, ister fani olsun birilerinin veya bir şeylerin hayatlarımızı yönettiğini veya yönlendirdiğini düşünürüz. Kimi zaman da daha öteye gidip bu düşüncelerimizi bir saplantı veya sarsılmaz bir inanç olarak benimseriz. Peki dünyayı yöneten birileri gerçekten var mıdır veya var mıydı? Yeryüzünün sınırlı yaşam alanlarında varoluş mücadelesi veren insanoğluna hükmedenler kimler?

Yıllarca Gül-Haç'lardan, Cizvitler'den ve diğer bazı Tapınak Şövalyeleri'nden ve günümüzde de "Yeni Dünya Düzeni"nden bahsedildi. İnsanların yönlendiren finans yöneticileri ve bu yöneticilere başkaldırmak düşünceleri tartışıldı. Ama bütün bu düşüncelere getirilen en önemli eleştiriyi de, Umberto Eco'nun "Foucault Sarkacı"nda bulduğumu söylemeliyim. Ortaya atılan iddiaları çözümleme ve gerçeği ayıklama konusunda yetersiz kalan zekalarımız yüzünden dallanıp budaklanan öyle düşünceler var ki, saymakla bitmez. Ünlü ilüzyonist Harry Houdini'nin de dediği gibi, "eğer brittanica ansiklopedisinde çarpık bacaklı olduğum için ilüzyon gösterilerimde başarılıyım dersem, insanlar bu düşüncemi haklı çıkarmak için elinden geleni yaparlar". Dolayısıyla bir komplo teorisini veya küresel olarak dünyayı yönettiğini iddia edebileceğimiz bir mekanizmayı ispatlamak veya kabul ettirmek imkansız ve anlamsız bir çalışmadır. Foucault Sarkacı kitabında olduğu gibi, bir alışveriş listesini, Tapınak Şövalyeleri'ne ait bir gizli şifre sanabiliriz. Hatta bunu destekleyebilecek iddialar öne sürmek bile mümkündür. Burada çıkan sonuç olarak, ebced hesabı gibi, yahudi kabalası gibi çalışmalar çoğunlukla dibi olmayan karanlık kuyulardır diyebiliriz. Az evvel de dediğim gibi, burada anlamamız gereken, neyin doğru veya neyin gerçek olduğu değildir, neyin dibini göremeyeceğimiz ve sınırlarımızın nerede bittiğidir. Nasıl ki, uçsuz bucaksız evrende bizim gibi yaşam formları olabileceğini düşünüyor ama ispatlayamıyorsak; bu tür varsayımlar hakkında kesin fikirler üretebilmekte aynı ölçüde imkansızdır. En azından şimdilik, bugünlük...

Fakat hala dünyayı yöneten o gizli elden bahsetmedik. Bu konuya farklı bir açıdan yaklaşmak istiyorum. Bu bakış açımın kaynağı, çıkış noktası "Laplace'ın Şeytanı" teoremidir. Bu teoremi açmak gerekirse; örneğin, bir madeni parayı havaya attığımızda yazı mı, tura mı geleceğini bilemeyiz. Tabii kullandığımız madeni para hileli değilse. Bu bakış açısına karşı gelir Laplace. Ona göre, eğer bir madeni paranın havadaki salınımından, ona etki eden itme ve sürtünme kuvvetinden, yere düşüp zeminde durana kadar geçireceği zamana ve daha şu anda aklımıza gelemeyen sayısız olasılıklara kadar tüm her şey bilinebilseydi, madenin paranın yazı mı tura mı geleceği konusunda sürpriz veya şans diye bir şey olmazdı. Yani, bir olaya etki eden olasılıkların insan zekası tarafından tam anlamıyla kavranıp, tüm hatlarıyla hesaplanamazlığı durumu, bize olaylara şans ve kader açısından bakmamıza neden olmuştur. Halbuki, bu yalnızca bir insan zaafıdır. Bu yüzden de denir ki, "hayat başımıza gelen olaylara verdiğimiz tepkilerden ibarettir".

Dünyayı yöneten "gizli el" de bizim zekamızın sınırlarının dışında kalan, detaylarını tam olarak kavrayamadığımız verilerde saklanmaktadır. Krzysztof Kieslowski'nin 1989 yapımı "Dekalog" adlı on filmden oluşan serisinin ilk filminde, 0-1 koda sahip bir bilgisayar programı hazırlayıp, bu programla donmuş gölün ne kadar ağırlık taşıyabileceğini hesaplayan bir profesörün dramını izliyoruz. Buna göre, gölün üstündeki buzun kırılmasının ve gölün üstünde ona hediye ettiği buz pateniyle kaymasına izin verdiği çocuğunun ölmesinin nedeni, bilgisayar programlarına dahi katmayı ihmal edebileceğimiz genişlikteki o sayısız istatistiklerden birinde, matematikte "e" olarak nitelendirilen "hata payı"nda -ki aslında hata payı değil, hesaplanamazlık katsayısıdır- gizlidir.

Bu geniş açıdan aldığım ilhamla söyleyebilirim ki, bizi hangi yöneticiler, kozmik varlıklar yönlendiriyor ve yönetiyor olursa olsun, aslında hepimizi yöneten tek görünmez el, yeryüzünde yaşayan tüm insanlara etki eden  ve edilgen yapıdaki insanoğlunu hesaplanamaz bir genişlikte, her açıdan biçimlendiren enerji akışlarıdır. Bizi Maya kabilesinde vahşi, Afrika kabilesinde yamyam, Ortaçağ Avrupası'nda engizisyonist, Nazi Almanya'sında faşist, Lenin Rusya'sında komünist, Mao Çin'inde ateist yapan bu olasıklar dalgasıdır. 

Her an çevremizden aldığımız bu enerjinin bizi nasıl da evirip çevirip değiştirdiği düşüncesini küçümsememeliyiz. Bugünün dünyasında, 7 milyar insana hükmeden bir para babası olmak isteyen yöneticiler de, dünyanın en büyük vahşetine imza atan suçlular da, en büyük icatların sahibi bilim insanları da aynı kelebeğin kanat çırpışının bir eseridir aslında. Bir insan zekasının yeryüzünde verebileceği tek hüküm şu olmalıdır bana göre; beni ben yapan, yani ben ne isem o olmama sebep olan tüm o olasılıklar, yani o hesaplanamaz genişlikteki sayısız olasılık, yani o gizli el benim bugün mutlu/mutsuz; haklı/haksız; suçlu/suçsuz vs. olmama sebeptir. Bu yüzdendir ki, matematikte "yöneylem" araştırmaları bu sınırsız parametreler dünyasını araştırmaktadır.

Ali Nesin'in de dediği gibi insan bir özne değil "şey"dir...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder