Pages

14 Temmuz 2012 Cumartesi

Negatif Deneycilik ve Başarının Sırrı

Henri Rousseau - The Sleeping Gypsy
"Sadece tecrübe ile test edilmiş bir sistemi ampirik ve bilimsel kabul edeceğim. Bir sistemin doğrulanabilirliği ya da yanlışlanabilirliği kriter olarak alınmalıdır."   Karl Popper
Bir dizi doğrulayıcı olgu mutlak surette delil oluşturmaz. Gerçeğe negatif örneklerle yaklaşırız, doğrulama yoluyla değil. Gözlemlenmiş olgulara dayanarak yapılan genellemeler yanıltıcıdır. Ama "başarının sırrı" gibi iddialı bir çıkış yapan kitaplar, bunun bir metodu olabileceğini varsayıyor. Her başarılı işin arkasında altın ve gümüş kurallar olduğunu varsayan bu kitapların tamamı düzmecedir aslında. Peki, bu sonuca nasıl ulaşabiliriz?

Victor Borchard, 1878'de negatif deneyciliğin önemini vurgulayan ilk isimdir. Daha sonra Karl Popper ise "yanlışlanabilirlik" tekniğiyle bu yöntemi geliştirmiştir. Ona göre; doğrulayıcıları çok olan fakat yanlışlayıcıları belirsiz olan bu kuramlar, bilimsel olmayan kuramlardı. Popper, hangi kuram olursa olsun belli koşullarda deneysel destek bulmanın kolay olduğunu; bilimselliğin ampirik destek sağlamada değil, kuramın hangi koşullar altında yanlış olduğunu belirlemeyi esas aldı. Eğer bir kuram yanlışlanabilir ise, bilimseldir. En iyi kuram "zamana bağlı olarak yanlışlanabilir, çürütülebilir olan kuramdır" demiştir Karl Popper.

Nassim Nicholas Taleb, Siyah Kuğu kitabında şöyle diyor; "Beyaz Kuğuları görmek, Siyah Kuğuların olmadığını kanıtlamaz. Ancak burada bir istisna söz konusu; Hangi ifadenin yanlış olduğunu biliyorum, fakat bu hangisinin doğru olduğunu bildiğim anlamına gelmiyor. Bir Siyah Kuğu görürsem, tüm kuğuların beyaz olmadığını doğrulayabilirim! Birini cinayet işlerken görürsem, onun bir katil olduğundan emin olabilirim. Fakat onu cinayet işlerken görmezsem masum olduğundan emin olamam. Aynı şey kanser saptaması için de geçerlidir: Tek bir habis tümörün olması kanser olduğunuzu kanıtlar, fakat böyle bir bulgunun olmaması kanserli olmadığınıza dair kesin bir delil anlamına gelmez."

Bu bakış açısı, gündelik yaşantımızda, farkında olmadan sürekli tuzağa düşmemize neden oluyor aslında. Aklımızın bir zaafı da diyebiliriz buna. Örneğin, doğrulama yöntemi ile anlatılan sayısız başarı hikayesini buna örnek verebiliriz. New York'da uzun yıllardır işleyen ve aşırı karlar elde eden restoranlar üzerinde bir araştırma yapılmış. Genelde, bu restoran işletmecilerinin yer seçiminde, işlerini yürütürken aldıkları kararlarda bir zeka aranmaya çalışılmış. Genelde böyle olur zaten. Bir şekilde başarılı olan, zekasıyla bir yere geldiği varsayılır. Ama işin aslı şu ki, New York caddeleri başarısız restoran hikayeleri ile doludur. Fakat bu hikayeler hasır altı edildiği için, buzdağının görünen yüzü her zaman zeki insanları, -sanki gerçeklermiş gibi- lanse eder.

Abraham Lincoln
Örneğin, Abraham Lincoln'un yaşam hikayesi buna iyi bir örnek teşkil eder. Başarının vazgeçmemekle ve ısrar etmekle kazanılabileceğine inandırmaya çalışan kişisel gelişim kitapları, Abraham Lincoln'un hayatı boyunca başarısızlıklarla karşılaştığına ama hiçbirinde yılmadığı için, sonunda ABD Başkanlığına kadar uzandığından bahsedilir. Esasen sabrın ve azmin garantilediği hiçbir başarı hikayesi yoktur. Çünkü, aynı kişisel gelişim kitapları, çok çalışmasına rağmen, sükse yapacak bir başarıyı elde edememiş, hatta başarısız olarak kalmış insanların hikayelerini anlatmaz.. İşte bunların yoksunluğu, insanlarda bir bakış açısı yanılsamasına neden olur. Özetle göremedeğimiz gerçekleri, unutmaya gayret ederiz.

Belki de başarının sırrı, teorilerimizin yanlışlarını ortaya koyacak hususları araştırmaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder