Pages

29 Haziran 2011 Çarşamba

Kör İnsanlık


İnsanlar kör olsaydı; bilmeseydik renkleri. Böyle bir dünyanın düşünü kurmak tuhaf ve çekici geliyor. İlk insanın bile görmediği; kapkaranlık bir dünya. Yalnızca sesler var; kokular ve dokunuşlar... Gözlerimiz olmasaydı nasıl bir ırk olurduk acaba?

İlk insanın topraktan doğrularak, yürümeye başladığı o günden, taa bu zamana kadar olan tarihimizde olmayan gözlerimizle dolaşsaydık. Yalnızca ellerimizle biçimleri hissedebilseydik; yalnızca koklayabilseydik. Nasıl bir dünya olurduk kim bilir? Peki 5 duyu organından başka, bize dünyayı farklı gösterebilecek farazi bir duygudan yoksunsak?

Bu da aslında başka bir açıdan "teorik bir yaşam denemesi"dir bizim için. Gökkuşağını görememek, bunu asla bilemeyecek olmak; ormanların büyüyüşünü seyredememek, yazı yazamamak; aynada kendimizi seyredememek; el yordamıyla yaşamak hayatı, sevememek; aşık olamamak.

Bir insan, yalnızca sese aşık olabilir mi; el yordamı güzelliği betimleyebilir mi? Görmeyen bir toplumun ahlakı nasıl olur?

Günümüzde milyarlarca kör zombinin sokaklarda gezindiğini düşünün. Yollarda dolaşan amaçsız ve yersiz insanlar. Yalnızca huzurla yatacak bir yer ve karnını doyuracak bir şeyler arıyorlar. Yalnızca, seslerden oluşan; hiçbir rengin olmadığı bir dünya. Her şeyin üstünde kapkaranlık bir gölge; dev bir gölge. Ama bu "şey"lerin renksiz olmasından değil, bizim kör olmamızdan kaynaklanıyor daha doğrusu gözlerimizin olmayışından.

Hiçbir zaman görmemiş bir insan için renkler de olamaz elbette; manzaranın da önemi kalmayacaktır. Peki duygularımızın dışa vurumu nasıl olacaktır?

Yalnızca acılarımızı veya sevinçlerimizi ifade eden sesler mi çıkaracağız? Peki, bir insan ateşe değmedikten sonra neden acı içinde inlesin ki? Renkleri olmayan bir halk ne konuşur? Hiçbir şeyi görmemiş olan bir toplumun ağzından yalnızca iniltiler çıkmaz mı? Bırakın ilk insan'dan bu yana kör insanlık'ı, yarından sonra bu körlüğü yaşasak, yine de bu dil unutulup gitmez mi? Sönmez mi tüm rengarenk anılar ve dilden dile anlatılan hikayeler?

Görmeyen bir toplumda hırs da olmaz elbette. Görmek, renkleri tanımak, gökyüzüne bakmak, uzağı tanımak, yağmurdan sonra gökkuşağını, gün ağarırken güneşin doğuşunu seyretmek; bir falez'e oturup denizi seyretmek,  çiçeklerin rengarenk açtığına şahit olmak insana neler kaybettiriyor, görebiliyor musunuz?..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder