Pages

9 Ekim 2011 Pazar

İnsan Ne İçin Yaşar ve Ölü Canlar

Terrace on The Place du Forum
Painting, Oil on Canvas
Arles, France: September, 1888
"Her şeyi çok ciddiye alıyordum, sanki ölümsüzmüşüm gibi..."
                                                                     Jean Paul Sartre
Beylik lafları sevmiyorum. Çoğu bir süre sonra anlamını yitiriyor. Verdiği mesajı anlamak ve altının ne kadar dolu olduğunu kavramak da güç. İnsanın altyapısı olması gerekir öncelikle, bu aşikar. Ayrıca bu tür klişelerin, söylene söylene bir süre sonra verdiği mesaj da başkalaşıyor, gücünü yitiriyor. Bu yüzden de her söylediğim sözde, farklı ve yeni bir şey olsun istiyorum. Okuyacağım kitabın, izleyeceğim filmin bir farkındalığı olmalı. Değerli veya değersiz, her ne olursa olsun yeni bir şeyler göstermeli; daha önce söylenmemiş olana işaret etmelidir.

Ve bana göre ilerlemenin veya dönüşümün de yolu budur. Analiz eden, farklı düşünebilen insanlar ancak hayata değer katabilir. Bu yüzden de çok sıradan yaşayan, bilmiş bilmiş konuşan ama boş konuştuğunun farkında olmayan insanları pek sevemiyorum. Hayatın gidişatını kabullenip, bu doğrultuda yaşamayı tatmin edici bulan insanlar bana korkunç geliyor. 

Mesela, ünlü yazar Michel Foucault kendi çalışmalarının bile genel geçer daimi doğrulardan olmaması gerektiğine inanır ve çalışmalarının kullanıldıktan sonra atılmasını öğütlermiş. Bu tür bir bakış açısı, dönüşümün kapısını açık bırakan, bana göre de olumlu bir yaklaşımdır. Her söz değerini ve gücünü yitirme potansiyeline sahiptir. Dolayısıyla bugün söylenen sözün agresif biçimde toplumlara dayatılması, dikte edilmesi de anlamsızdır.

Anlamsızdır belki ama gereksiz midir, bunu bilemem veya tahmin edemem işte. Hayatlarımızı dolduracak argümanlara ihtiyacımız var sanırım. Bunlardan vazgeçemeyiz. Bugünümüzü dolduracak sevgi klişelerine, tartışmalara, öfkelere ve neşelere de bağlıyız o yüzden.

Söylemek istediğimi açıkça ortaya koymak için Gogol'un "Ölü Canlar" romanındaki 3 karakterden bahsetmek istiyorum;

i.) Bunlardan ilki, romanın ana karakteri olan Çiçikov'un uşağıdır. Çok nadir yıkandığı için kendine has kötü bir kokusu vardır. Her gittiği yere bu kokuyu da götürür. Oldukça sadık bir yardımcıdır. Verilen görevi veya istenilen işi asla ikiletmez. Kabiliyeti derecesinde yapmaya çalışır. Bu haliyle gariban bir insan görüntüsü verir bu uşak. Sahibi Çiçikov ona ne kadar kötü ve kaba davransa da ihanet etmek veya kötü düşünmek gibi alışkanlıkları yoktur bu uşağın.

Ayrıca, uşağın geleneklere çok saygılı olduğunu da söyleyebiliriz. Topluma faydası olan her işi alkışlar ve her başarılı kişiyi de övüp baş tacı yapar. Bu nedenlerle olsa gerek, kitap okumayı çok sever bu uşak. Yalnız kaldığında hemen eline bir kitap alır. Kitabın adının ne olduğunun hiç önemi yoktur. Yalnızca okumak işine saygısı olduğu için bunu yapar uşak ve mutlu bir gülümseyişle, kitapta ne yazarsa yazsın, okur veya okuyormuş gibi yapar.

Çiçikov uşağın bu halini hiç beğenmez, hatta yadırgar. "Ne budala uşak, ne okuduğunu bile bilmiyor ama şu suratındaki huzura bak" der.

Yoksul, eğitimsiz ve gelenekçi kesim bana bu uşağı ve bu uşaktaki masumiyeti hatırlatıyor. Hayatın gidişatını kabullenmiş, bulunduğu sosyal sınıftan kaygı duymayan, gelenekçi ve kutsal değerlere saygılı insanlar...

ii.) İkinci karakter ise, Sobakevic veya benzeri bir isme sahip olan, iyi halli Rus'tur. Çiçikov bu şişman adamı, belediye başkanının verdiği davetlerde ara sıra görüyor ve bu adam için "Sobakevic, hıh ne için yaşıyor ki bu adam, yani, Tanrı bu adamı niye yaratmış olabilir ki" gibi sözler ile anlamaya veya sorgulamaya çalışıyor.

Sobakevic, sosyal statüsünden başka hiçbir özelliğe sahip olmayan biri. Bazı toplumsal normları biliyor, nerede nasıl davranması gerektiğinden haberdar belki ama o da Çiçikov'un uşağı kadar hayat karşısında anlamsız ve silik bir karakter. İçkili eğlencelernin yaşandığı bu yüksek mevkii toplantılarında, Sobakevic'in kahkahaları bile bir sıradanlığın yansımasından başka bir şey değil. Sobakevic'de hiçbir zeka pırıltısı yok. Yalnızca, yüksek sınıf insanları kopya ediyor ve bu vahim durumunun farkında bile değil.

Varlıklı ama meraksız, bugünün heyecanını yaşayan, sıradanlığı özümsemiş ve benimsemiş insanlar da bana Sobakevic'i ve onun dehşetengiz durumunu hatırlatıyor.

iii.) Üçüncü karakter ise, romanın baş karakteri Çiçikov'dur. Çiçikov, Rusya'yı şehir şehir dolaşarak, ölmüş köle köylüleri satın almaktadır. Himayesinde çok fazla çalışan köylü olduğu intibasını yaratıp, kısa yoldan zengin olma çabasındadır.

Çiçikov bu haliyle kaos meydana getiren bir karakterdir. Ahlaksız ve düzenbaz olarak nitelendirilebilir ama Çiçikov düşünceli bir insandır da. Yalnızca bozuk düzenin içinde nefes almak istemiş ve arayışlara girmiştir. Feodal Rusya'da, içinde bulunduğu sosyal sınıfı kabul etmeyip, zekasız biri gibi ölmeyi reddetmiş olması, başka hayatları kopya edip virüs gibi yaşamaktan kaçınmış olması, başka yollar denemesi onu ahlaksız göstermeye yetmiştir.

Düşünceli, yalnız ve kaygılı bir kısım insan da bana Çiçikov'u hatırlatıyor...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder