Pages

17 Ocak 2012 Salı

Değer Kavramı 2

View of Paris from Vincent's Room in the Rue Lepic
Paris: Spring, 1887
"İnsan, tutkularını yenerek Tanrıya yaklaşır".  Baruch Spinoza
Değer kavramı bir çok iktisatçı ve filozof tarafından da ele alınmıştır. Bunlardan biri Adam Smith der ki; "Güneşin altında tenini ısıtan bir dilenci ile, daha çok tüketmek, daha pahalı ürünler kullanabilmek için zamanını harcayan, emeğini tüketen bir çalışan arasında değer bakımından ilişki kuramıyorum". Yani ve dolayısıyla, çalışma ve elde edilen kazanç arasında değer ilişkisi kurmak oldukça zor. Ayrıca, çok kısa zamanda değer kaybeden teknolojik ürünlerin en iyilerine sahip olabilmek için sürekli ve devamlı bir yarışa girerek, en iyi ve en kullanışlıya sahip olabilmeyi amaçlamak ne kadar rasyonel bir davranıştır; bunu kestirmek zor.

İnsanların, birbirlerine bakarak bu yarışa girmeye ve hayata tutunmaya çalıştıklarını da fark etmek güç değil elbette. İnsanın aklında bu adaptasyon vardır mesela. Bulunduğu ortamın koşullarını öğrenip, kabullendikten sonra mücadeleye girmek. Mesela, şu anda edinimi açısından hiçbir sorun bulunmayan içme suyu için bir kıtlık baş gösterseydi; insanlar zihinlerini içme suyu bulabilme amacına güdüleyeceklerdi. İnsanların aklını ve fikrini dolduran bir problem olacaktı bu kıtlık; zamanımızdan çalacaktı. Fakat şu anda böyle bir derdimiz neredeyse hiç yok. Fakat bir gün üçüncü dünya ülkelerinde yaşamak durumunda olursak bu yarışın ne kadar zihinlerimizi meşgul ettiğini fark edebileceğiz. Dolayısıyla, çevre koşulları insanı belirli şekilde düşünmeye zorlayan durumlar yaratmaktadır. O yüzden, her çağın, her bölgenin farklı farklı sorunları ve bunlara çözüm arayışları mevzu bahis. Halbuki içecek su bulmak, kafamızı sokabilecek bir çatının sahibi olmak, her insan kadar gezebilmek, birçok deneyimi tatmış olmak aslında ne o kadar önemlidir, ne de yaşanacak ideal bir hayatın yol haritasıdır.

Rönesans dönemini yaşayan Avrupa'yı ve saraylarda gününü gün eden aristokratları düşündükçe bu fikri daha iyi canlandırabiliyorum gözümde. Yeni çağ Avrupa'sının burjuvazisinde, kadınların aksırması bir nezaket biçimi olarak algılandığından enfiye çekiyorlarmış mesela. Aşırı abartılı ve süslü kıyafetler, fraklar ve korsenin önemli olduğu bu zaman diliminde, vals'e, tebaa gücüne ve daha ilerleyen dönemde müziğe ve sanata önem verenler entelektüel tabakayı oluşturmuş. Şimdi ise bu yaşantı biçimi form değiştirmiş durumda. O zamanlarda önemli olan, yaşam kalitesini belirleyen tutum ve davranışlar biçim değiştirdi. Peki, o zamanın prens ve prenses olma hayali kuran insancıklarına ne oldu? Onlar da aynı şekilde, yalnızca çağının (çağımızın) gereklerini yerine getirme güdüsüyle hayallerini bugünlere taşıdı. Yalnızca yaşanan hayatın ve hayatımızı dolduran şeylerin sıradanlığı ve kısıtlılığı değişmedi. Sınırlı bir hayatı doyasıya yaşamaya çalışan, saray davetlerinin veya şimdinin televizyon şovlarının illüzyonu etkisinde yaşayan, tabiri caizse; "bugünün insanları"... İnsanlar, Oğuz Atay'ın da dediği gibi hayatın durağanlığına kendilerini kaptırmış ve uyuşmuş durumda. 

Yapılan işlerin niteliğine bakalım mesela; bundan yalnızca bir asır öncesine kadar, potansiyel bir futbol yeteneği olarak yaşayıp ölenlerin bu yeteneklerini gösterebilecekleri sahalar olmadığı için hiçbir değeri yoktu. Bugünün dünyasında bile kayıp yetenekler vardır elbette. Ama şu da bir gerçek ki, bugünün dünyasında futbol yeteneği olmak değer ve saygı gören bir uğraş. Belki yüzyıllar sonra bu hiç olmayacak. Ya da değer gören sportif faaliyetler form değiştirecek yine. Finans alanına bakalım mesela; yalnızca son 60 yıldır gerçekten bir değere sahip olabilmiş bir alan bu. Serbest piyasanın olmadığı bir dünyada, finans teoremleriyle uğraşmak o kadar anlamsız olur ki! Bugün saygı duyulan bir iş alanı olmasını bırakın, bu dalda yapılan geliştirmeler umursanmaz olurdu. Fakat günümüz dünyasında, siyasi kararları, söylemleri, hatta hayatımızın tüm gidişatını etkileyen bir finansal dünyadan bahsediyoruz. 

Ama futbol endüstrisi, finans dünyası veya yazarlık, gazetecilik, hatta sanatın ve müziğin tüm dalları gibi hemen her şeyin ve bu her şeyi geliştirmek ve katma değer yaratmak için yapılan uğraşların bugünün dünyasında yaşamaktan başka bir şey olmadığını belirtmek isterim. Tüm uğraşlarımız yalnızca bugünün dünyasında kesin ve mutlak bir değer sahibidir. Gelecek, neleri süpürecek ve nelere değer vermeye devam edecek bilemeyiz veya önceden kestiremeyiz.

Bu yüzden de, hayatımızın odak noktasına koyduğumuz iş ve uğraşların saçmalığı ve değersizliğini fark etmeliyiz bana kalırsa. En güzel bir sanat eseri bile, bir insanın kendi hayal aleminden veya duygu deryasından yeni ve güzel bir şey fark etmesi kadar değerli ve insancıl olamaz bana kalırsa.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder