Pages

1 Ocak 2012 Pazar

İnsan Doğası

Thatched Cottages by a Hill
Auvers-sur-Oise: July, 1890
"Bence, şeytan diye bir şey gerçekte yoksa, kişioğlu uydurmuşsa onu, kendine bakarak, kendisini örnek alarak uydurmuştur".  
                                    Fiyodor Dostoyevski / Karamazov Kardeşler
"Ben hasta bir adamım... Gösterişsiz, içi hınçla dolu bir adamım ben. Sanıyorum, karaciğerimden hastayım. Doğrusunu isterseniz, ne hastalığımdan anladığım var, ne de neremin ağrıdığını tam olarak biliyorum".
                                         Fiyodor Dostoyevski / Yeraltından Notlar 
"Her gün yan yana oturmak kolay iş değildir. Birbirinin iyi yanlarından zevk alıp kötü yanlarına kızmamak için büyük bir yaşama deneyimi, akıl olgunluğu ve insan sevgisi gerektir.
                                                                                İvan Gonçarov / Oblomov

Bir banka şubesine girip, "bana 1000 lira verin; gidip sevgilime hediye almam gerekiyor" diyemezsiniz. Bunu bir soygun niteliğinde gerçekleşmesinden de bahsetmiyorum; tamamen sıradan ve sakin bir istekle bu parayı talep ettiğinizi varsayın. Veya herhangi bir toplu taşıma aracının boş koltuğuna sırf canınız öyle istedi diye oturamazsınız. Ya da herhangi bir zamanda kafanıza öyle estiği için herhangi bir dersliğe girip merakınızı uyandıran bir konuyu dinleyemezsiniz. Bir de şöyle düşünelim; herhangi bir insanın özel mülkiyetini veya kazanılmış haklarını ihlal etmiyorsunuz da, ne bileyim öylesine bir karar alıp; seyahat ücretini de ödemenize rağmen, kafanızın estiği ülkenin turistik bölgesine gidemezsiniz. Basitçe söylemek gerekirse, düzeni sağlamaya çalışan kurallarıni kanunların neticesi bunlar. Bu düzeni bozmaya çalışmak da "anarşizm" olarak nitelendirilir.

Peki bu kurallar ne zamandan beri var? Mesela yaklaşık kaç yıldır; vizesiz ve pasaportsuz seyahat edemiyoruz? Kaç yüzyıldır insanların mülkiyeti ve bu mülkiyetlerini tanıyan hakları var? Peki, bir insanın kurallara uymamasının neticesinde katlanması gereken cezaların ve yükümlülüklerin varlığı, bu bilincin insanlara yerleştirilmesi neticesinde sağlanan düzen ortamının dışında, bir şeyi yapmasına engel olabilecek doğal bir kişiliği olabilir mi? Dinden, ahlaktan, etikten ve yaptırımla neticelenecek kural ihlallerinden uzak olan bir insan topluluğu düzen içinde yaşayabilir mi?

Bu soruların cevabına şuradan varalım. İnsanoğlu nekrofili (ölüye karşı duyulan cinsel eğilim) psikolojisinde olabilen tek canlı grubu. Yani, bir fare bile onca pislik içinde yüzmesine rağmen, asla ölü insan kadar iğrenç olamaz. Ya da Aztekleri örnek verelim; 16. ve 18. yüzyıllar arasında, bugünkü Meksika topraklarında yaklaşık 13 milyon nüfuslu büyük bir uygarlık olan Aztekler; yalnızca Tanrı'lara adak ayinlerinde 80.000 insanın göğsünü yarıp, atan kalbini yerinden çıkarmışlardır. Yamyamlık yine insan ırkında görülmüş bir yaşam biçimidir.

Bunları, insanın aslında ne kadar tehlikeli olduğunu göstermek için anlatıyorum. Yazının icadından sonra geçen 4000 senenin üstündeki zaman diliminde yalnızca 100 sene zarfında hiç savaş olmamış dünya üzerinde. Bizim, insan olarak hesaplarımız, düşüncelerimiz veya genetik programımız sandığımızın çok ötesinde. Bu yüzden fraklar giyip davetlere giden kibar beyefendiler bana çok komik geliyor. İnsanın kendisin dizginlemesi veya "İyi Çoban"lar tarafından, devletler ve bilgin yöneticiler tarafından hizaya sokulması elbette önemli bir olaydır. Ama insanın gerçekte böyle olabileceğine inanmak gerçekten saflıktır.

Bir insan, eğitilmiş bir aslan gibidir. Bir aslanı ne kadar eğitmiş olursanız olun, şov esnasında aç değilse, ateş çemberlerinin içinden atlamayacaktır. Çünkü, bir aslanın doğasında, ateş çemberlerinin içinden atlamak; sahibinin komutuna göre oturmak yoktur. Öğretilmiş bir davranışı, izleyecileri eğlendirilen bir palyaçoluktan başka bir şey değildir. Vahşi bir hayvanın dize gelmesi, insanları keyiflendirmiştir.

İnsanın hizaya gelmesi de, vahşi hayvanların hizaya gelmesi gibidir. Ahlaki değerler ile, düşüncelerimiz arasında hissettiğimiz uçurumun derinliğini fark ettiniz mi? Mesela, Dostoyevski okuyorum. Freudyen karakterleri daima buhranlar geçiriyor; örneğin; "Yer Altından Notlar" kitabının ana karakteri diyor ki; "Gününü gün eden, aynı okulda okuduğumuz, şimdinin yakışıklı bir subayı olan eski arkadaşımdan köşe bucak kaçıyorum. Onun yaşadığı hayatı kıskanıyorum. Onunla karşılaşsam, yüzüne gülümsemekten ve onu tebrik etmekten başka elimden bir şey gelmez". Ya da Ivan Gonçarov'un tembel ve bezgin Oblomov'unu düşünelim; henüz kitabın başında evine şık, çok iyi giyimli erkek arkadaşının misafir gelişini okuyoruz. Beyaz bir eldiven takıp, davetlerde aşk kovalayan bir adam bu. Oblomov'un çok dışında, bu dünyaya ait olmayan bir tiyatro karakteri bu adam; hatta neredeyse kendisinin zıttı diyebiliriz ve Oblomov'un hayatın akışına, tiyatrosuna karışamamasının sancısını okuyoruz kitabın devamında.

İşte, insanın kendisi olamamasının sancısıdır yazıya döktükleri. Sanat ve edebiyat da, bu sancılarla vücud buluyor aslında. Birbirini kemirmek isteyen insanoğlunun dayanılmaz iç çekişleri... Yaşamak, çoğu insan için çok geniş bir kumpanyaya dahil olabilmektir bu yüzden. Sadistlerin, manyakların, canilerin, delilerin tuhaf karşılanmasını da tuhaf buluyorum. İnsanın özünde, tam kalbinde çok büyük bir kötülük var bana göre. Yönlendirilebilir olmak, etkileşimi kuvvetli varlıklar olmak, yani biraz da koyun olmak ise birarada yaşayabilmek için en büyük avantajımız. 200 bin yıllık "homo sapiens" tarihinde, yalnızca son 200 yılda dünya nüfusunun 1 milyardan, 7 milyara fırlayarak yediye katlanması da bu yüzden ilgi çekici oluyor.

İnsanın içinde ve tarihinde koskocaman bir gölge, kapkaranlık bir leke olduğunu düşünüyorum.

2 yorum:

  1. okudunuz mu bilmiyorum ama dostoyevski budala adlı kitabında da "insanlar birbirlerine acı çektirmek için yaratılmıştır" der. ayrıca aynı kitapta "sevgi insanları eşit yapar" cümlesi geçiyor. bunun hakkında ne düşünüyorsunuz?

    YanıtlaSil
  2. budala'yı okumadım ama okuduğum dostoyevski kitaplarının karakterlerinde genelde bu insanın özündeki nefrete yapılan vurgu çok açık. en belirgin olarak da karamazov kardeşlerin, ivan'ında bu var.

    "sevgi, insanları eşit yapar" cümlesi de çok önemli. aynı sonuca tolstoy'da ulaşıyor; "insan ne ile yaşar" kitabında. sevgi, insanın benliğini unutması için, kötülükleri kendinden uzak tutabilmesi için en gerekli duygudur diyebilirim.

    YanıtlaSil