Pages

27 Mayıs 2012 Pazar

Özgürlüğe Dair 4 - Korkunun Krallığı

Max Ernst - Europe After the Rain II
"Hayat bizim kurduğumuz, tasarladığımız bir oyun değildir; orada sahne alan kim olursa olsun, ona ne kadar yakın olursak olalım her şey bizim istediğimiz gibi gelişmeyebilir. Hayata dair her kurgumuz, her gelecek planımız başka başka hayatların, başka ruhların, kişiliklerin beklentileri ve hayatlarıyla ölçülür, orada her beklenti hayal kırıklıklarına gebedir; beklentilerini birer inanca dönüştüren yürekler içinse hayattan derin bir çöküş beklemektedir. Bu inancın söndüğü yerde yeni bir hayata açılacak bir kapı yoktur".   Stefan Zweig
Özgürlüğün bir başka boyutu da insanın ne ise o olmasına neden olan düşüncelerini açığa vurabilme genişliğidir. İnsanın düşüncelerine yön veren tüm olasılıklar, bir şekilde düzenlenmiş dış dünya hükümlerine ve kısıtlarına karşı nasıl reaksiyon verebilir; ne kadar ileri gidebilir ve çizgiyi geçebilir mi diye düşünebilmeliyiz.

Elbette geldiğimiz nokta bizim için kaçınılmaz bir sondu. Davranışlarımız, sözlerimiz ve diğer tüm olasılıklar bizi buraya, bugün bulunduğumuz noktaya getirdi. Bu kaçınılmaz son görüşümü daha önce de açıklamıştım zaten. Bu noktanın iyi anlaşılmasını isterim. Fakat bu durum, yine de esiri olduğumuz "korkunun krallığı"ndan bahsetmemize engel teşkil etmiyor.

Stefan Zweig, İkinci Dünya Savaşı'nın Avrupa kültüründe yarattığı faşizan tahribatı görüp kaygı ve endişeleri neticesinde eşiyle beraber intihar eden önemli bir yazardı mesela. Kurulan korku imparatorluğu, 1940'larda en belirgin haliyle Avrupa halkına yansıtılıyordu. Silahlar çekilmişti ve sindirme politikası açıkça uygulanıyordu. Nitekim Zweig'in ölümünden kısa bir süre önce yayınlanan son kitabı "Satranç"ın kahramanı, faşizan bir baskının izole ettiği ve bu dışlanmanın ve zorunlu içe kapanıklığın neticesinde satranç dehası olup çıkan biridir.

Korkunun Krallığı bugün daha farklı bir yöntem izliyor ama kesinlikle daha güçlü. Çünkü silahlar yok; çünkü düşmanınızı göremiyorsunuz. Çünkü tahribatın derecesini ölçemezsiniz. Bir sürü terim, kavram ve ideoloji havada uçuşuyor. Gücü elinde bulunduran otorite bu kavramlara çok iyi yaslanıyor. Korkunun Krallığı'ndan kurtulabilmek için satranç dehası olup en iyi hamleleri görmek dahi yetmiyor.

Satranç oyunu ise doğa üstü bir şey değildir. İnsan ürünüdür. Satrançtaki taşların hamlelerine insan karar vermiştir. Başarı satrancın ruhuna nüfuz etmekle alakalıdır. Ama satranç bilmek gerçekçi değildir. Korkunun krallığıyla savaşmanın gerçek olmadığı gibi... 

Bir hiç uğruna yüzyıllardır otoritenin zulmüne uğradı insanlık... 

Attila İlhan'ın enfes bir şiirinden esinlediğim "Korkunun Krallığı";

geceleri bir ıslık
penceremin altında birileri
beni çağırıyorlar
(yoksa yanılıyor muyum)
koşup bakıyorum kimseler yok
sarayburnu'nda sis düdükleri
mektuplarım kayboluyor posta kutusundan
birileri çalıyor ama kim
geçen akşam yağmuru değiştirdiler
yumuşak başlamıştı tatlı ve ılık
nasıl olduysa kestiremedim
az sonra sülfirik asitti gökten yağan
(cam iplikleri halinde yağıyor
değdiği yeri eriterek
duman duman)

biryerlere gidecek oluyorum
ardımda birileri
hayal meyal varla yok arası
cigaralarını avuçlarında saklamış
gözlerinde aynalı güneş gözlükleri
(bilmem yanılıyor muyum)
daha dün geceyarısı
telefonda birileri
fakat konuşmuyorlar
bir bubi tuzağı sessizliği hüküm sürüyor
türlü olasılıklarla yüklü
olağanüstü iri
bir o kadar da tehditkar
(bilmem yanılıyor muyum)
beni dehşete düşürmek istiyorlar

nasıl oluyor anlamıyorum
gece yayın bitmiş televizyonu kapamışım
ekranda ansızın birileri
kapalı demir bir kapı gibi suratları
gözleri ateş saçıyorlar
gözlerinde tarifsiz bir hışım
bıyıkları zifiri karanlık
ele geçirebilirlerse beni öldürmek
besbelli maksatları
(yanılıyor muyum neyim)
yanlış bir mıknatıs fırtınası içindeyim
şişe yeşili şerare atlamaları
şurup kırmızısı çakıntılar
sağım solum her tarafım elektrik
korkuyorum
korktuğumun bilincindeyim
birileri
şalteri indirdi indirecek
işim bitik.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder