Pages

15 Temmuz 2018 Pazar

Yaşananların Yapışkanlığı Üzerine

Caspar David Friedrich - Waft of Mist
"İnsan, ölümsüz olabilmek için yüksek bir bedel ödemelidir; yaşarken pek çok kez ölmelidir". Friedrich Nietzsche
Bir sinema filmi her zaman çarpıcı olanı anlatmak ister; bir roman en yoğun duyguları derler ve şiirlerde belirli temalar vardır. En dikkat çekici anılarını anlatırsın; konuşurken vurguların vardır; bu yüzden insanlar arasındaki iletişim ve etkileşim her zaman sivridir. 

Oysa yaşamda her şey etkindir. Rüzgarda uçan bir çöpün görüntüsünü, küçücük bir ot parçasını; öylesine kısa bir zamanda esen rüzgarın bile kendimizde bir yer elde ettiğini bilmeliyiz. Tabii ki şeylerin bizdeki etkinliğini kesin olarak belirleyemiyoruz. 

Etkinlik, değişmek, dönüşmek, her şey, ufak tefek şeyler, kesinlik derken pek çok ifadeyi çalakalem kullandığımı biliyorum. Bu biraz dil kullanma becerimin eksikliğinden ama daha çok da, ifade etmeye çalıştığım şeylerin güçlüğünden kaynaklanıyor. Bu nedenle yazdığım pek çok şeyi, anlatmaktan daha çok sezdirmek istiyorum. Çoğu zaman da, bu şekilde hayatı boyunca düşünmemiş insanlar varsa, söylediklerimin bir işe yaramadığını anlıyorum. Şimdi ne demek istediğimi yine sezdirmeye çalışacak, değişik bir anlatı kullanmaya çalışacağım. Bu, zor şeyleri açıklamak için denediğim bir yol. Dolayısıyla bundaki eksik yanları, geçersizlikleri peşinen bilmeniz gerekir. İfade edeceklerimi, koskoca olasılık konusunun sadece basit bir zarla anlatılmaya çalışılması gibi düşünün. 

Şimdi içinde 50 tane üzerinde "1" yazan toplar bulunan bir torba düşünün. Bu "1" sizin varoluşunuzun başlangıç noktası olsun. Sonra bu torbanın içine üzerinde "2" yazan 50 tane daha toplar atın. Bu "2" no'lu toplar, sadece "1" varoluşuyla dolu bilince girmiş ikinci bir olay olsun. Sonra, içinde toplam 100 top olan bu torbadan rastgele 50 top seçin. Merkezi limit teoremine göre, hemen hemen, yani aşağı yukarı 25 tane "1", 25 tane "2" rakamlı top seçmiş olursunuz. Yaklaşık 25'er adet "1" ve "2"  no'lu toplar ile 50 adet "3" no'lu top. "1" ve "2" no'lu toplar neden yaklaşık 25'er adet oluyor diye ısrarla vurguladığımı bilmek istiyorsanız, merkezi limit teoremine göz gezdirmelisiniz. Kaldı ki, şu anda konu bu da değil.

Her neyse, aradan geçen zaman 50 top kapasitesiyle ilerlemesi gereken zihninizde, "1" ve "2" no'lu toplardan yaklaşık 25'er tane götürmüştür. Zihniniz, içine giren topların bir karması olmuştur. Ardından 50 tane "3" no'lu topların zihninize girdiğini düşünün. Yine toplam 100 top oldu zihinde. Ve şimdi yine, 100 adet top bulunan zihinden, kapasitesi gereğince 50 adet topu geri alalım. Yaklaşık 12-13'er adet "1" ve "2" no'lu toplar ile yaklaşık "25" adet 3 "no'lu" top zihinden çıkmış olacaktır. Peki bu işlemleri aynı mantıkla "4", "5", "6", "7" ... sonsuza kadar tekrarlarsak, "1" no'lu toplardan tamamen kurtulmamız için bu işlemi kaç kez tekrarlamamız gerekir? Muhakkak ki, ilk başta yaşanan o devasa azalış (yani ilk boşaltmada 25 adet "1" no'lu topun dışarı atılması) azalarak azalacak ve sonuçta "1" no'lu toptan kurtulmak ihtimali ıraksayarak bir noktada gerçekleşecektir. Bu uzak bir noktadır.

Şimdi bu düşünce deneyini, daha fazla sayıda top kapasiteli bir zihin için düşünün. Ardından verdiğim sayılarla sürekli oynayın. Mesela ilk başta 50 top olsun; buna 20 top katılsın, ardından 30 top çekilsin; üzerine 200 topluk acı dolu bir deneyim eklensin; daha toplar çekilmeye fırsat bulunamadan 50 tane top daha eklensin ama bu 50 top'un üzerinde birbirinden farklı 5 rakam bulunsun ve farklı sayılarda toplar çekilsin; veya torba o kadar büyüsün ki topları çeken kişi sadece üstte yığılmış olan kümeye ulaşabilsin; zira eli aşağılara ulaşamasın kalabalık toplar yüzünden vesaire.

İşte zihinde anılar olarak yer edinen, uzak geçmişteki olaylar, düşünce deneyimizde, çok fazla topun zihne girmesi gibi (mesela 200, 300 topun zihne hücum etmesi) geniş bir yer kaplayarak bulunmuş olduklarından, zihinden çıkmaları uzun zaman almakta veya hatta zihinde ölene kadar yer etmektedirler. Elbette zihin belki çok ufak şeyleri bile kaydedebilir ama sonuçta bunların bilinçte yer bulması kayda değerdir.

Yaşadıklarımızda işte bu düşünce deneyine benzer şekilde üzerimize yapışmaktadır. Kuvveti, büyüklüğü, kalıcılığını etkiler. Zihnin boşaltma becerisini ise başka şeyler belirler.

Ne zaman hayatımı değiştiren (neredeyse her zaman hayatımı alt-üst eden olaylar için geçerlidir bu) bir şey yaşasam, sanki üzerimde bir saat çalışmaya başlar. Bu saat, zihnime giren bu toplardan, yaklaşık kurtulma sürem gibidir. O an acıyı bağlamıyla değerlendiremem. Neden bu acıyı yaşıyorum demektense; suçlu, haklı; doğru; yanlış aramaktansa, acıya bir kiracı gibi bakarım. Acı dolu deneyimler benim için bir hastalık gibidir. (Neden hiç mutluluktan bahsetmediğimi sorabilirsiniz. Çünkü şu anda acılar içindeyim.)

Benliğimi, bilincimi; kendi bedenimle, gövdemle bir hissetmiyorum. Kendime bir nesne olarak bakıyorum. Bu ilerletilmesi gereken bir süreç. Bu zihne aşık olmak iyi gelecek; bu gövde gezmekle rahatlayacak; bu çalışma bitirilirse gelecekte acı dolu bir deneyim olmayacak gibisinden. Bundan seneler önce acıyı veya inancı; sevgiyi veya başarma hırsını; kendime ekleşik olarak görürdüm. İstemekle, hareket aynı anda gerçekleşirdi benim için. Tıpkı sizlerde olduğu gibi. Ama artık olaylara karşı ilgimi kaybettim. Yıllardır derin bir hiçlik içerisindeyim. Duygularım olmadığı sürece, bu çölde rahattım. Şimdi nasıl hissediyorsun diye sorup duruyorum kendime.

Gerçekleştireceğim bir eylemin bende yaratacağı sonuçları düşünüp duruyorum. Mesela bu yolu gidersem sonunda nasıl hissedeceğim gibi... Halbuki yolun sonundaki "şey" de var. İşte ona karşı tam kayıtsızım. Adeta kendi yaşantımın seyircisi oldum. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder