Bir mezarlığın içinden geçtiğim
vakit, onlarca sessiz insanın yaşam öykülerinin fısıldaştığını; birbirine
katıştığını ve bu yüzden anlamsız bir takım gürültüler şeklinde göğe
yükseldiğini fark ederim. Onlarca, belki yüzlerce insanın, artık toprak altında
kalmış öykülerinin hazin çığlıklarıdır bunlar…
Halbuki, şu anda ben, hareket
eden parmaklarımla, sonlu zaman boşluğuna, onlara ait hırsların, sevinçlerin,
acıların, kederlerin, bir akşam sahil yolunda edilen kavgaların, aile içi
tartışmaların, işsizlikten güçsüzlükten sıkıldıkları sabahların ve sonraların,
kuyrukta geçirilen zamanın, hediyelik eşyayla gelen heyecanın ne kadar uzak ve
değersiz olduğunu haykırıyorum.
Yitip gidecek bunca söz arasında
artık bu da var. Artık, onlar kendi yaşam oyunlarında; kendi tiyatrolarının baş
karakteri olarak; aslında dünya sahnesinin önemsiz figüranları iken,
yaşattıkları onca anı ve hatıra içinde boğuluyorlar.
Artık, ben de bu düşünce
zindanının içinde onları düşlerken, onların bu sessiz çığlıklarını düşlerken,
tamamen yitip gitmiş olsun veya olmasınlar; dünya oyun sahnesinin önemsiz bir
figüranı olarak kalamayacağımı, bundan yorulduğumu, devam ettirmeye gücümün
yetmediğini kendime itiraf ediyorum.
Sizinle sizler gibi yaşamak için
vereceğim bu anlamsız mücadelenin içinde ben, hikayeler ve nüktelerle vakit
doldururken; içimdeki boşluğun içinde havasız kalacağım uzunca bir süre.
Artık ben, ben olamadığım
noktada, yani sıkıntılarımın yaralara dönüşüp, her an kanamasına dayanamadığım
noktada; kalıp savaşıp; yenilmeye mahkum olup; gücümün tükendiği her noktada
bunu haykıracağım;
artık, ben
artık, ben
artık, ben…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder