Pages

11 Kasım 2011 Cuma

Marquis de Sade

Marquis de Sade
"Your body is the church where Nature asks to be reverenced".  
                                                                       Juliette / Marquis de Sade
19. yüzyılda yaşamış, saray kökenli bir adam; "sadizm" kelimesinin isim babası; korku, tutku ve hazzın vücud bulmuş halidir; Marquis de Sade. Albert Camus'nun ölümsüz denemesi "Başkaldıran İnsan"da, felsefede ve başkaldırıda çığır açan bu şeytan kılıklı adamın kendinden sonra gelenlere verdiği ussal ilhamı okuruz. 

Böylesine karanlık bir insanın, tüm kıyafetlerden uzak, alaycı bir ironiyle, hatta bu dehşet senaryolarını aktif olarak kendi yaşamında da icra ederek yaşamış olduğunu bilmek beni heyecanlandırdı. Hep bahsettiğim karanlık insan'ı O'nda gördüm ben. İlk ve tek özgür insanın, kendisi dışında kalan her şeyi ama her şeyi yerin dibine sokuşunu gördüm. 

Ömrünün 27 yılını mahkum olarak geçiren Sade'ın kişisel yaşantısı da çalkantılarla geçmiştir. Lacoste kalesinde hizmetçilere yaptığı inanılmaz zulümler, işkenceler, bugün bile birçok insanın nefretini kazanmasına yetmiştir. Kendisinden nefret eden eşi, itibarını lekeleyen Sade'ı ilk zamanlarda affedememiştir. Ölümünden sonra, birçok yayımlanmamış yazısı oğlu tarafından yakılmıştır.

Sade, insanın karanlık tarafıdır. Bastırmaya çalıştığı canavardır; katildir. Hiçbir zaman insanı terk etmeyecek, en ufak bir açığında ortaya çıkacak bir canavardır; o'nu susturmanın en iyi yolu çoğu zaman yazmaktır. Albert Camus şöyle aktarır;

Sade'ın hayatını anlatan Quills filminden,
oscar ödüllü Geoffrey Rush
"Yazarın kendi kendinden esirgeyeceği hiçbir şey yoktur elbette. Hiç değilse onun için bütün sınırlar çöker, arzu son noktasına dek gidebilir. Bu bakımdan, Sade kusursuz bir yazın adamıdır. Kendi içinde var olma düşünü uyandırabilmek için, düşsel bir evren kurmuştu. "Yazı yoluyla erişilen ruhsal cinayeti" her şeyden üstün tutmuştu. Onun söz götürmez üstünlüğü, daha başlangıçta, birikmiş bir öfkenin mutsuz açık görüşlülüğü içinde,  bir başkaldırı mantığının, hiç değilse kaynaklarının gerçeğini unuttuğu zaman, varacağı en aşırı sonuçları göstermiş olmasıdır. Bu sonuçlar tamamlanmış bütünlük, evrensel cinayet, umursamazlık aristokrasisi, bir de yıkım istemidir. Ondan yıllarca sonra da karşımıza çıkacaktır bunlar. Ama, bunların tadını çıkardıktan sonra, kendi çıkmazlarında boğulduğu, yalnızca yazında kurtulduğu seziliyor. Başkaldırıyı sanat yollarına yönelten Sade'dır, romantizm, daha da ileri götürecektir onu". Çürümüşlükleri o denli tehlikeli, o denli etkendir ki, korkunç öğretilerini yayımlarken, cinayetlerini yaşamlarının ötesine yaymaktan başka bir erekli yoktur; cinayet işleyemezler artık, ama lanetli yazıları başka cinayetler işlettirecektir; mezarlarına götürdükleri tatlı düşünce ölüp de var olandan el çekmelerinin acısını dindiren bir avuntu olur," dediği yazarlardandır. Böylece başkaldırmış yapıtı ölümden sonra yaşama susuzluğunu gösterir. Göz diktiği ölümsüzlük, Kabil'in ölümsüzlüğü de olsa göz diker ve istemeden, en gerçek doğaötesi başkaldırıya tanıklık eder".

Marquis de Sade çok başka bir hayat yaşadı kuşkusuz. Biz de öyle olmalıyız; insanlık da buna layık; böyle yaşamak ruhlarımızı özgür kılacaktır diyemem; denmemelidir belki ama bir insanın aslında ne olduğu, fikirlerinin de ne kadar karanlık olabileceği unutulmamalıdır.

Daha da yakından tanımak için;


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder