Pages

26 Kasım 2011 Cumartesi

Varolmanın Dayanılmaz Ağırlığı

Wheat Field with Cypresses
Saint-Rémy: September - early in month, 1889
 "İnsanafâidesiz çok bilgiden ziyâdeedep ve yüksek terbiye lâzımdır". A. İbni Mübârek (Rah.A.)
"Mutsuzluğum sonsuza kadar sürer". Vincent van Gogh
Yaşamak bir sancıdır aslında. Doğumdan ölüme doğru giden mutlak (saltık) yolda yaşadıklarımız, her gün bir başka yerde yinelenen tekrarlardır. Aynı kitaplar okunur, aynı müzikler dinlenir, aynı filmler izlenir, aynı yerlerde gezilir; aşık olunur ve ayrılıklar yine aynı hissettirir.

Fakat fark edemediğimiz bir şey varsa o da; yitip giden başkalarının da bizlerle aynı yoldan geçtiğidir. Bir insan, yükselen bir yapının tepesine çıkıp bir taş koyabilir ama her seferinde o taşı oraya koymak için yeniden merdivenleri tırmanmak zorundadır. Gelişme veya dönüşüm ne kadar mucizevi görünse de yine de olasılıklar açısından bakıldığında, deterministik bir dünyada yaşadığımızı fark etmemiz zor değil.

İnsan, yalnız bir defa ölür. Bir defa ölmeden önce de, sonsuz bir hayatı yaşayacağını sanır. Bu aklına ölüm fikrinin gelmemesinden kaynaklanmaz. Böyle olmasının nedeni henüz hiç ölmemiş olmasıdır. Ölmek ile öleceğini bilmek arasında derin bir uçurum var bana göre. Ölen bir insanın, farazi olarak bilinci açık olsa ve bir müddet ölü kaldıktan sonra, kazandığı bilinçle tekrar dirilse, işte o zaman onun için gerçekten bir yaşamak  senaryosu başlar. 

İnsanın hayatı gerçekten yaşayamamasının bir nedeni de, çöküşlerin veya yıkımların ertesinde nasıl hissedebileceğini kurgulayamamasıdır. Örneğin şirket sahibi veya ortağı bir adam, bir gün iflas da edebileceğini pekala öngörebilir. İflasın bir insanda yıkıma, özgüven eksikliğine, uzun süreli buhrana neden olabileceği aşikar. Fakat buna rağmen, iflas olayı gerçekleştiğinde, bu huzursuzlukları veya yıkımı yaşamaktan, tüm öngörüsüne rağmen kurtulamaz. Çünkü hissetmek, durumun içinde olmak bambaşka bir şeydir. Bu iflastan sonra bu işadamı, bir şekilde yeniden ticarete atıldığında kesinlikle duygusal olarak daha tecrübeli ve dikkatli olacaktır. İşte buna finansta "olasılıksız görünenin etkisi" deniyor.

Peki bir insan, hem çevresinin yansıması; bir aynası olan, hem de öngörüsü kısıtlı bir varlıksa neyi biriktirmeli; hangi bilgiye yönelmelidir? Varlığının derinliklerini, tüm o karanlık dehlizlerine ve kötülüğün yüzüne bakma pahasına keşif etme yoluna mı düşmeli; yoksa itaat ve itikad gösterip teslim mi olmalı?

Bunu asla bilemeyeceğiz. Tümevarım sorunu olarak adlandırılabilecek bu sonsuz hayatımız! son bulmadığı sürece, yani gerçek yıkımı yaşamadıkça, gerçekten neyi nasıl yaşamak istediğimizi bilemeyiz.

Siyah Kuğu - Hindi Sürprizi
Bu yandaki grafik, Nassim Nicholas Taleb'in Siyah Kuğu kitabından alıntıdır. Bir hindinin, Şükran Günü'nde kesilmesine kadar geçen hayatını ve yemlenmesi ile yükselen kilo grafiğini gösteriyor. Basitçe, her gün yemlenen hindi, kendisini yemleyen sahibine Şükran Günü'ne kadar geçen süreçte bir güven duygusu besler git gide. Fakat o gün gelip çattığında bir sürpriz gerçekleşecektir kendisi için. O güne kadar kendisini yalnızca yemlemek için uzanan el, bu defa onun sonu olacaktır. İşte bu beklenmedik yıkım bir tümevarım sorunu ya da hayatın durağanlığına kapılma durumudur hindi için.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder