Pages

4 Kasım 2011 Cuma

Midnight in Paris / Woody Allen

"That Paris exists and anyone could choose to live anywhere else in the world will always be a mystery to me.”
Woody Allen'ın üç filmini izledim şu güne kadar; Annie Hall, Vicky Cristina Barcelona ve son olarak da Midnight in Paris. Açıkçası başyapıt olarak gösterilen Annie Hall'u izlediğimde hayal kırıklığı yaşamıştım yönetmenle ilgili. Bir defa çok sıradan ve genel anlamda sıkıcı olan bu filmden sınra kötü bir ön yargı duymuştum ona karşı. Vicky Cristina Barcelona'yı izlediğimde beğendiğimi inkar edemem ama yine de favori adamım değildi Woody. Fakat son filmine geldiğimizde ona bir şans daha vererek, biraz da Marion Cotillard için filmi izledim. Ama bu defa çok hoşuma gitti film. Vicky Cristina Barcelona'da olduğu gibi yine gizemli şehir turuna çıkan Allen, bu defa Paris'i fantastik çekimlerle ve masalsı bir kurguyla bize aktarıyor. Sanırım aklında birkaç şehir daha gezip, bu tarz büyüleyici filmler çekmek var. Bir benzerini de İstanbul için yapmasını dilerdim.

Ernest Hemingway
Yine filme gelirsek, Allen'ın güzel diyalogları ve arada sırada çarpan derinlikli cümleleriyle güzel bir senaryo olmuş bana kalırsa. "Golden Age" diye nitelendirdiği 1920'leri, Hemingway, Picasso, Dali gibi güçlü sanatçı ve yazarlarla kurgulamış ve bence gayet başarılı da olmuş.

Her gece, saatler 12'yi gösterdiğinde 1920'lere masalsı bir yolculuk yapan Owen Wilson ve ona ayak uyduramayan sabırsız, anlayışsız nişanlısı genel anlamda sıradan romantik filmlerin sıradan karakterleri sayılabilir. Zaten bu durum ve karakter seçimi, genelde basit şekilde ele alınıyor Allen filmlerinde. Önemli olan duygular ve alt metinler... O yüzden de filmleri genelde bir başyapıt olamıyor ya da çok çabuk eskiyor veya tüketiliyor. Kendisiyle yapılan bir röportajda da bunu açıkça belirtmiş zaten;

Pişmanlık duyduğunuz bir şey var mı?
- Kurosawa, Bergman, Ozu, Dreyer gibi ustaların herhangi bir filmi kadar iyi, tek bir film bile yapamamış olmak. Bir tek başyapıt bile yaratamamış olmak. Ve sanırım artık çok geç.


Ayrıca filmin en önemli artısı, belki de mekan tercihleri ve çekim sanatıdır. Gerçekten büyüleyici, masalsı kareler vardı filmde; http://i.imgur.com/4SQud.jpg

Sanırım Woody Allen'ı anlamaya ve ona ısınmaya başlıyorum. Birkaç filmini daha izleyip buna karar verebilirim; tabii modası geçmiş bulmamayı umuyorum. Kendisine ait çarpıcı bir sözü daha paylaşmam gerekirse;


"Dünyanın en güzel sözü "seni seviyorum" değil; "tümörünüz iyi huylu çıktı"dır". 


"Eski bir şaka vardır; iki yaşlı kadın Catskill Dağı Resort'ta konuşmaktadır: "Ah, bu yerin yemekleri gerçekten berbat." Diğeri yanıtlar:" Hiç sorma, üstelik porsiyonlar da küçücük." Şey, bu benim temel olarak hayatla ilgili hissettiklerim - bir ton yalnızlık, zavallılık, acı çekme ve mutsuzluk- ve bir de bakmışsınız her şey kısacık sürede bitivermiş".


Dolayısıyla izlenmesi gereken bir film olmuş; "Midnight in Paris". Biraz sanat ve edebiyat sever olmak gerekebilir tabii. Birkaç faydalı link için;



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder